AnasayfaEndüstri BitkileriFitopatolojiFUNGAL HASTALIKLAR

KOLZA( KANOLA) FUNGAL HASTALIKLAR

KOLZA( KANOLA) FUNGAL HASTALIKLAR

Kolza Çökerten ve Fide Yanıklığı Hastalığı

       Hastalığa içlerinde Alternaria alternata, Fusarium spp., Macrophomina phaseolina, Phymatotrichopsis omnivora, Phytophthora megasperma, Pythium debaryanum, P. irregulare, Rhizoctonia solani ve Sclerotium rolfsii ’nin bulunduğu oldukça geniş bir patojen grubu neden olmaktadır. Ancak bu hastalıktan kaynaklanan kayıpların çok büyük bir bölümünden R.solani sorumludur. Bunu daha sonra neden oldukları düşük orandaki zararlanmalarla Fusarium spp. ve Pythium spp. izlemektedir. Zayıflık patojenleri olarak bilinen bu funguslar genç bitkilerin köklerini ve hipokotil dokularını hastalandırabilmektedir. Kolza da fide evresinde hastalığa neden olan funguslar toprak kökenli olup, bitkilerde çıkış öncesi ve sonrası çökerten, fide yanıklığı ve fide kök çürüklüğü gibi bir dizi belirti tipi oluşturabilir. Fide dönemi hastalıkları uzun süreli düşük sıcaklıklarda genel bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.

       Hastalık belirtileri fide oluşumunu takiben 4 hafta sonra veya 4 yapraklı dönemde ortaya çıkar. Üretim alanının bazı kısımlarında zayıf çıkış, cılız gelişme ve boş alanlar görülür. Tarlada bu tip oluşumların gözlenmesi durumunda kolza tohum ve fidelerin de aşağıda sıralanan arazlar meydana gelebilir.

  1. Tohum çimlenmeyi başaramaz ve çürür.
  2. Fide çimlenir ancak çıkışı başaramaz.
  3. Fide çıkışı ve görünümü normaldir. Ancak, kökün veya hipokotilin bir bölümü veya tamamını çevreleyen lezyon bitkinin çürüyüp, devrilmesine ve kuruyup buruşmasına neden olabilir.
  4. Kırmızımsı kahverengi renkteki hipokotilin enfekteli alanı, daralmış veya kuruyup büzüşmüştür. Bitki bir süre yaşam savaşı verebilir. Ancak kuru esen rüzgar tüm bitkinin ölümüne neden olur.
  5. Fide çıkışından sonra, gelişme için uygun koşullar oluşsa bile, bitki 2-4 yapraklı dönemde durağan kalır.

       Hastalık etmeni funguslar bulaşık toprakta veya hastalıklı bitki artıklarında kışlarlar. Tohumlar çimlenmek için bünyelerine su aldıkları sürece fide hastalıklarına oldukça duyarlıdır. Toprakta bulunan hastalık etmenlerini konukçu bitkinin köklerinden veya çimlenen tohumlardan salınan eksudatlar stimüle eder. Bu stimülasyonla beraber koşullar uygun olduğunda patojenler aktif hale geçerek bitkinin kök dokularına saldırırlar. Çoğalan ve bu dokuların çürümesine neden olan patojen veya patojen kompleksi daha sonra diğer konukçuları mevcut oluncaya dek, infekteli dokuların yüzeyinde veya içerisinde dormant yapılarını oluştururlar. 2-4 yapraklı dönemle birlikte bitkinin toprak altı dokuları yeterince odunlaşır ve bu onu sonraki enfeksiyonlardan korur. Güçlü, hızlı gelişen fideler bu aşamaya hızlı ulaştıklarından duyarlı periyotları oldukça kısadır.

Mücadele

Kültürel Mücadele

1.    Sertifikalı tohum kullanılmalı,

2.    Tohumlar 1.5-2.5cm derinliğindeki nemli tohum yatağına, bu derinlikteki toprak sıcaklığı 10oC’ye ulaştığında ekilmeli,

3.     Soğuk topraklara erken ve derin ekimden kaçınılmalı,

4.     Kanola zayıf tohum yatağına veya herbisit kalıntılarını içeren toprağa ekilmemeli,

5.     Aşırı gübre tohum ekimiyle birlikte verilmemeli, yeterli ve dengeli gübreleme yapılmalı

6.     Tarlada su göllenmesine fırsat verilmeyecek şekilde tarla tesviyesi iyi yapılmalıdır.

Kimyasal Mücadele

       Tohum ilaçlaması yapılmalıdır. Tohum ilaçlamasında fungisit seçiminde çökertenden birinci derecede sorumlu olan fungal organizma dikkate alınmalıdır.

Kolza Siyah Bacak Hastalığı

       Leptosphaeria maculans’ın 2 farklı ırkı tarafından oluşturulan hastalık, dünyanın kolza yetiştiriciliği yapılan hemen her yerinde mevcuttur. Etmenin hastalık oluşturma yeteneği açısından ayrılan ırklar aynı zamanda vejetasyonun farklı dönemlerinde ortaya çıkmaları açısından da farklılık taşımaktadır. Bunlardan hastalık oluşturma yeteneği açısından düşük virulense sahip olan ırktan kaynaklanan hastalık vejetasyonun geç döneminde ortaya çıkmakta ve nadiren ürün eksilişlerine neden olmaktadır. Diğer taraftan hastalık oluşturma yeteneği oldukça yüksek olan ve vejetasyonun hemen her aşamasında hastalık oluşturma yeteneğindeki diğer ırk ise bu hastalıktan kaynaklanan ürün eksilişlerinin neredeyse tamamından sorumludur. 1970’li yıllardan günümüze doğru gelindiğinde yapılan sörvey çalışmaları hastalığın oldukça geniş alanlara yayıldığını ve ürün eksilişlerinin gün geçtikçe arttığını ortaya koymuştur. Hastalığın bu karakteristiği onu kolzanın en önemli hastalığı olarak karşımıza çıkarmaktadır.

       Etmen yapraklara, gövdeye ve kapsüllere saldırabilmekte, özellikle fide oluşumundan kısa bir süre sonra bitkiyi öldürebilmektedir. Bu ölümler tarlada yer yer boşluklar oluşturduğundan çökerten etmenlerinin oluşturduğu belirti tablosuyla karıştırılmaktadır. Etmenin 6 yapraklı dönemden önce oluşturacağı infeksiyonlar büyük ürün eksilişlerine neden olmaktadır.

       Virulent ya da saldırgan ırk vejetasyonun herhangi bir döneminde yaprakları enfekte edebilir. Bunlar yaprak üzerinde kabaca dairesel soluk gri lekeler şeklinde ortaya çıkar ve daha sonra ten rengi veya açık sarı renkte ve yuvarlaktan şekilsize kadar değişen bir görünüm kazanır. İnfeksiyonun ilerleyen aşamalarında bu lekelerin içerisinde etmenin siyah noktacıklar halindeki piknidiumları oluşur. Avirulent ırk sadece yaşlı ve ölmekte olan yapraklara saldırırken, virulent ırk genç yapraklara ve kotiledonlara saldırır. Vejetasyonun erken aşamalarında yaprak lekelerinin gözlenmesi, üretim alanının virulent ırkla bulaşık olduğunu ortaya koyması açısından önemlidir.

       Kenarları genellikle koyu bir renkle sınırlı olan gövde lezyonları açık gri veya açık kahverengi renktedir. Daha sonra bu lezyonlar üzerinde etmenin siyah piknidiumları oluşur. Genellikle yaprakların gövdeye bağlandığı alanlarda kümelenen piknidiumlar, yüksek orantılı nemle birlikte ortama pembe renkli piknidiosporlarını salar. Gövde lezyonlarının vejetasyonun erken dönemlerinde sapı çepe çevre sarması durumunda bitki erken olgunlaşır ve ileriki dönemlerde ölür. Diğer taraftan düşük virulense sahip ırkın gövde üzerinde yüzeysel gelişen beyazımsı gri lezyonlarına, vejetasyonun orta dönemlerine kadar genellikle rastlanmaz. İnfeksiyonlar genellikle virulent ırtan farklı olarak oldukça geç oluşur. Bunlar sapı genellikle çevrelemeyen ve gittikçe derinlikte kazanmayan lezyonlar şeklindedir. Bu ırkın infeksiyon alanında oldukça az sayıda piknidiumu oluşur.

       Hastalığın kapsüller üzerindeki lezyonları gövde ve yaprak lezyonlarına göre daha az dikkat çekicidir. Etmenin siyah piknidiumlarıyla benekli bir görünüm kazanan kapsüller hasattan önce çatlar ve bunların içlerindeki tohumlar kısa sürede etmenle bulaşık hale gelir.

       Tohum kaynaklı olan hastalık etmeni enfekteli bitki kalıntıları üzerinde kışlar. Genellikle toprakta parçalanması için 4 yıl veya daha uzun süre yıla ihtiyaç duyan hastalıklı kalıntılar, bu süre boyunca askospor oluşturmaya devam eder. Yapılan çalışmalar en yüksek askospor oluşumunun infeksiyondan sonraki 2. yılda gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Etmenin uzak mesafelere taşınma sporu olan bu sporlar yetişme dönemi boyunca infekteli bitki kalıntılarından serbest kalarak hava hareketiyle uzak mesafelere taşınır. Bu sporlar etmeni yeni üretim alanlarına taşıması açısından önemlidir. Ancak çoğunlukla en iyi taşınma 1-2 km’lik bir alanda gerçekleşmektedir. Hastalığın uzak mesafelere taşınması bulaşık tohumlarla da olmaktadır. Bulaşık tohumlar ekildiğinde, oluşan fideler kotiledon, yaprak ve gövde infeksiyonlarına uğramakta ve bunlar hastalığın çevredeki birçok bitkiye yayılmasından sorumlu yeni inokulum potansiyellerini oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar düşük orandaki tohum bulaşıklığının hastalığı üretim alanının tamamına kolaylıkla yayabileceğini göstermiştir. Askosporların infeksiyonunu takiben lezyonlar üzerinde oluşan piknidiumlardan çıkan piknidiosporlar ise hava hareketiyle uzak mesafelere taşınamaz. Bunlar oldukça sınırlı bir alandaki hava hareketi ve sıçrayan yağmur damlaları ile hastalığı çevreye yayar. Bu hastalıktan kaynaklanan ürün eksilişlerinin büyük bölümünden bu sporlar sorumludur.

       Yapılan çalışmalar duyarlı çeşitlerde 6 yapraklı dönemden önceki infeksiyonların oldukça büyük ürün eksilişlerine neden olduğunu ortaya koymuştur. Tolerant çeşitlerden bazıları bu dönemde infekteli olsa dahi belirtiler latent kalabilmekte, bu da bitkideki zararın en aza indirilmesine yardımcı olmaktadır. Enfeksiyon için 21oC sıcaklık ve uzun süre devam eden ıslak peryod oldukça uygundur. Hastalığın gelişimi 30oC ve üzerinde veya 10oC ve altındaki sıcaklıklarda engellenmektedir. Bitkilerin böceklerden, doludan ve herbisitlerden zarar görmesi hastalığın şiddeti ve yaygınlık oranını artırmaktadır.

Mücadele

Kültürel Mücadele

  1. Temiz tohum kullanılmalı
  2. En az 3 yıllık ekim nöbeti uygulanmalı,
  3. İyi bir yabancı ot mücadelesi yapılmalı
  4. Hastalıklı bitki artıkları yakılarak veya derin toprak işleme yöntemiyle toprağa gömülerek imha edilmeli
  5. Dayanıklı çeşitler kullanılmalı

 

Kimyasal Mücadele

      Çeşitli ülkelerde ruhsatlı bazı fungisitlerin vejetasyonun erken aşamalarında (2-6 yapraklı dönem) kullanılmasıyla hastalığın büyük ölçüde kontrolü sağlanabilmektedir.

Beyaz Pas ve Mildiyö Hastalıkları

            Yüksek orantılı nemde duyarlı çeşitler üzerinde yıkıcı olabilen beyaz pas hastalığı etmeni Albugo candida genellikle gereğinden çok daha fazla önemsenen popüler bir hastalıktır. Tarladaki tüm bitkilerin infeksiyona uğraması durumunda, bu hastalıktan kaynaklanan ürün eksilişleri %20’li değerleri bulabilmektedir. Ancak bu durumla nadir olarak karşılaşılmaktadır. Türlere özelleşmiş ırkları bulunan etmenin konukçu dizisi içerisinde crucifer yabancı otları da bulunmaktadır. Enfeksiyonu serin ve nemli koşullarda oldukça hızlı ilerleyen mildiyö hastalığı etmeni Peronospora parasitica ise genellikle beyaz pas infeksiyonları üzerinde gelişmektedir. Ancak, her iki etmenin birlikte infeksiyonu bireysel infeksiyonlardan çok daha tahripkar olarak ortaya çıkmaktadır.

               Bitkinin hemen tüm toprak üstü organları etkilenebilir. İlk olarak bitkinin alt kısmında yer alan yaprakların alt yüzünde beyazımsı krem renkteki püstüller oluşur. Buradan çıkan sporlar çevredeki bitkilerin gövde ve çiçek dokularını infekte eder. İnfekteli dokular başlangıçta kahverengimsi yeşil ve su toplamış gibi kabarıktır, daha sonra bunlar beyazlaşır. Etmenin en çarpıcı belirtisi dokular üzerinde olgunlaştığında sert, kuru ve kahverengiye dönüşen püstüller oluşturmasıdır. Mildiyö ise bitkide beyaz pas istilasından sonra püstüller üzerinde gelişmeye başlar. Başlangıçta beyaz miseliyal yapılar püstüller üzerinde görülür. Daha sonra bunlar grimsi koyu kahverengi veya yeşilimsi siyah renk kazanı

            Etmen kışı oospor formunda geçirir. Hasat sırasında pas püstülleri veya parçaları bulaşık tohumla toprağa geri döner. Bunun yanında toprakta hastalıklı bitki kalıntıları parçalanırken oosporlar da serbest kalır. Toprakta bu serbest haliyle birkaç yıl canlılığını sürdürebilen oosporlar baharda çimlenerek genç bitkilerin kotiledonlarını ve yapraklarını infekte ederek yaprakların alt yüzeyinde beyaz püstüllerin oluşmasına neden olur. Püstüller havaya serbest bırakılan ve infeksiyonu çevredeki bitkilere yayan sporları oluşturur. Bir vejetasyon döneminde birkaç spor generasyonu oluşabilir. İnfeksiyon alanındaki yeşil renkteki açılma pas püstüllerinin oluşumuyla sonuçlanır. Mildiyö keza yine oospor formunda kışlar.

Mücadele

Kültürel Mücadele

  1. Dayanıklı çeşit ve sertifikalı tohum kullanılmalı,
  2. Etmenle bulaşık üretim alanlarında 3 yıllık bir ekim nöbetine gidilmeli,
  3. Kendi gelen bitkiler ve yabancı otlarla mücadele yapılmalıdır.

Alternaria Siyah Yaprak Leke Hastalığı

            Hastalığa içlerinde Alternaria brassicae (Berk.) Sacc. , A. brassicicola (Schwein.) Wiltshire ve A. japonica H. Yoshii’nin bulunduğu patojen grubu neden olmaktadır. Kolza üretiminin yapıldığı tüm alanlarda ve üretimin herhangi bir aşamasında ortaya çıkabilen hastalık, bitkinin tüm toprak üstü organlarında görülebilmektedir. Genellikle bitkinin kapsüllerinde görülen hastalık, bu karakteristiği ile doğrudan ürün eksilişlerinden sorumludur. Kapsüllerdeki tek lezyon, çoğunlukla daha fazla olmak üzere en az %5’lik bir ürün eksilişine neden olmaktadır. Şiddetli ürün kayıpları hem yağışlı hem de kurak yazlarda ortaya çıkabilmektedir.

            Enfekteli tohumlar toprakta çürüyebileceği gibi, kotiledonlar üzerinde etmenin siyah lekelerinin gözlendiği fideleri de oluşturabilir. Yaprak lekeleri genellikle yazın başında bitkinin alt yapraklarında yuvarlak, çevresi koyu soluk kahverengi gri renkte lezyonlar şeklinde ortaya çıkar. Bu lekelerin büyüklüğü ve rengi çevre koşullarına göre değişir. Bazen tamamen siyah renktedir. Yaprak lekeleri sonuçta kapsül ve gövdeyi enfekte edecek sporları oluşturur. Bu dokular üzerinde oluşan belirti tablosu yine siyah veya koyu kahverengi yuvarlak lezyonlar şeklinde ortaya çıkar. Ancak bunlar zamanla uzunumsu şekilsiz bir yapı kazanır. Kapsül enfeksiyonları genellikle dokuya batmıştır ve bunların altında yer alan tohumlar kuruyup büzülmüştür. Enfekteli kapsüller erken olgunlaşır ve ürün olgunlaşmadan önce açılacağı için ürün kayıplarına neden olur.

            Etmen kışı hastalıklı bitki kalıntılarında, tohumda ve crucifer familyasından yabancı otlar üzerinde geçirir. Özellikle Thlaspi arvense üzerinde etmen oldukça yaygın olarak bulunmaktadır. Baharda, kolza yapraklarının enfeksiyonu için uygun olan çevre koşullarında hastalıklı bitki kalıntıları üzerinde etmenin havayla taşınan sporları oluşur. Yeni sporlar hastalıklı bitkiler üzerinde oluşarak aynı bitkinin ya da çevredeki bitkilerin yaprak, gövde ve kapsüllerinde sekonder enfeksiyonları başlatır. Tohumlar etmenin kapsüller üzerindeki gelişimiyle enfekteli hale gelir ve bunlar etmeni yeni üretim alanlarına taşıyabileceği gibi, bulaşık alanlarda da var olan inokulum potansiyelini artırır.

Mücadele

Kültürel Mücadele

1.Yüksek çimlenme gücüne sahip, temiz tohumluk kullanılmalıdır.

2.Eğer enfekteli bir üründen tohumluk kullanılma zorunluluğu varsa, ekim yapılmadan önce tohumluk içerisindeki kuruyup büzüşmüş olanlar ayrılmalı ve bir kimyasalla muamele görmelidir.

3.Üretim sırasında tarlada bulunan enfekteli bitkiler uzaklaştırılmalıdır.

4.Bitkisel kalıntıların parçalanıp derince toprağa gömülmesi üretim alanındaki inokulumu bir ölçüde azaltır.

5.Hastalıkla oldukça bulaşık alanlarda 3 yıllık bir ekim nöbetine gidilmelidir. Bu ekim nöbetinde, kendi gelen kolza bitkileri ve Sinapsis arvense, Capsella bursa-pastoris veözellikle Thlaspi arvense gibi yabancı otlarla mücadele şarttır.

6.Hastalığa karşı dayanıklı çeşit kullanımında ise Arjantin çeşitleri tercih edilmelidir.

Kimyasal Mücadele

Yurt dışında hastalığın kimyasal savaşımına dönük ruhsatlı fungisitlerin yaygın olarak kullanıldığı bildirilmektedir.

Gri Gövde ve Beyaz Yaprak Leke Hastalığı

            Kolza ekilişi yapılan hemen her yerde görülen gri gövde ve beyaz yaprak leke hastalığına Mycosphaerella capsellae neden olmaktadır. Ancak bitkide genel olarak bu hastalıktan kaynaklanan kayıplar fazla değildir. Etmen özellikle bitkilerde stres koşullarında ciddi ürün eksilişleri yapmaktadır. Bunlar düşük N, kök çürüklüğü ve yabancı otlarla rekabet şeklinde sıralanabilir. Hastalık, Alternaria yaprak lekesiyle kolaylıkla karıştırılabildiğinden üretim alanında gözden kaçırılabilmektedir. Hastalık çoban çantası ve yabani hardal gibi yabancı otlar üzerinde de görülmektedir.

            Yapraklardaki belirtiler bitkinin alt kısmında yer alan yaşlı yapraklarda yuvarlak ve  beyazımsı soluk sarı renkte çevresi konsantik bir halkayla çevrili olan ya da olmayan lekeler şeklindedir. Bu lekeler her ne kadar verimde bir olumsuzluk oluşturmasa da buralarda oluşacak olan sporların gövde ve kapsüllerdeki enfeksiyonları başlatması ve bu enfeksiyonların stres faktörleriyle ilerlemesi ürün kayıplarını beraberinde getirmektedir. Kapsül ve gövde lezyonları oldukça değişik şekillerde ve griden siyaha kadar değişen renktedir. Bunlar üzerinde pek dikkat çekmeyen siyah noktacıklar oluşur. Bazen bütün bitkiler grimsi bir görünüm kazanabilir.

Mücadele

Kültürel Mücadele

  1. Crucifer olmayan bitkilerle ekim nöbetine gidilmeli,
  2. Kendi gelen bitkiler ve crucifer familyası yabancı otlarla mücadele edilmeli,
  3. Bitkilerin optimum gelişimini destekleyecek toprak işleme, dengeli gübreleme, tohum yatağı hazırlığı ve vigoru yüksek tohum seçimi gibi kültürel önlemlere hastalıkla savaşımda yer verilmelidir.

Sclerotinia Gövde Çürüklüğü     

            Kolza da gövde çürüklüğü hastalığından Sclerotinia sclerotiorum sorumludur. Yağışlı dönemlerde oldukça yıkıcı olan etmen sklerot olarak bilinen koyu renkli sert yapılarıyla toprakta 4-6 yıl canlılığını sürdürebilmektedir. Bir iki haftalık yağışlı peryodun ardından nemli toprakta çimlenen sklerotlar apotesyum oluşturur. Bunlardan uçuşan milyonlarca askospor ise artık kapsüle dönüşmekte olan geçmiş çiçekleri infekte eder. Hastalık şiddeti; üretim alanındaki inokulum potansiyeline, bitkilerin sıklığına,  yağışa ve her şeyden önemlisi enfeksiyon dönemindeki bitkilerin gelişme evrelerine bağlıdır.

            İlk belirtileri çiçeklenmenin sonlarına doğru ortaya çıkan Sclerotinia gövde çürüklüğü bir geç dönem hastalığıdır. Genellikle bitkide asılı kalmış veya ölmeye yüz tutmuş çiçek petalleri üzerinde başlayan infeksiyon daha sonra yaprak ve gövde üzerinde sulu yumuşak dokular şeklinde ortaya çıkar. Gelişen grimsi beyaz lezyonların çevresi bazen konsantrik bir halkayla çevrelenebilir. Enfekteli gövdelerin alt kısmı beyazımsı bir görünüm kazanır ve çevre dokular dilim dilim parçalanır. Gövdenin ölmesini bitkinin üst kısımlarının erken olgunlaşması takip eder. Bitkinin çiçeklenme dönemindeki enfeksiyonu ya çok az ya da hiç tohum alınamamasına neden olur. Enfeksiyon bitkinin toprak üstü tüm organlarında gerçekleşebilir. Gövde ortadan ikiye ayrıldığında sert yapılı siyah sklerotlar göze çarpar. Bu sklerotlar nemli koşullarda gövdenin dış kısmında da oluşabilmektedir. Başlangıçta beyaz renkli bir hif yumağı şeklinde dikkati çeken sklerotlar gövdede yamalı bir görünüm sergiler ve de zamanla da sertleşip siyahlaşır. Uzunluğu 1 mm’den 2 cm’ye kadar değişebilen sklerotlar yuvarlak olabileceği gibi, uzunumsu veya şekilsiz de olabilir.

            Patojen sklerot olarak toprak yüzeyinde veya içerisinde yaşamını 4-6 yıl kadar sürdürebilmektedir. Bu hastalığın görüldüğü tarlalarda bir üretim döneminde yaklaşık 45-55 kg/ dekar sklerot birikimi görülür.  Bunlar özellikle toprak yüzeyine yakınsa; donup eriyerek veya ıslanıp kuruyarak hayatını kaybeder. Bunun yanında toprağın üst tabakasında mikrobiyal aktivite çok yüksektir ve bu mikroorganizma topluluğu da sklerotları kolonize edip öldürebilmektedir. Ancak, hastalıkla bulaşık topraklarda geriye kalan inokulum çoğunlukla yeni enfeksiyonları başlatmak için yeterlidir.

            Etmenin konukçu dizisi çok geniştir. Özellikle birçok geniş yapraklı bitki, etmenin konukçu dizisi içerisinde yer almaktadır. En iyi bilinen konukçularından ayçiçeği ve soya fasulyesi, oldukça yüksek oranda sklerotun toprakta birikimine neden olmaktadır. Nohut ve mercimek keza etmene oldukça duyarlı bitkiler arasındadır. Ancak, toprakta neden oldukları sklerot birikimi ayçiçeği ve soyaya göre kısmen daha azdır. Bezelye ve keten ise etmene karşı oldukça az duyarlıdır. Ayrıca, birçok geniş yapraklı yabancı otun da etmenin konukçu dizisi içerisinde bulunduğu bilinmektedir.

            Çiçeklenme ve çiçeklenme öncesi yağışlarla, 21-26oC aralığındaki sıcaklıklar hastalığın gelişimi için oldukça uygundur. En azından 25-50 mm’lik yağış çiçeklenme öncesinde yüzey toprağının doyması ve apotesyum oluşumunun uyarılması için gereklidir. Etmenin havayla birkaç kilometre taşınan askosporları enfeksiyon için bir besin kaynağına gereksinim duysa da bunu sağlıklı bitki dokularından karşılayamaz. Bu nedenle enfeksiyonlar sadece ölmüş veya ölmeye yüz tutmuş çiçek petalleri üzerine ulaşan askosporlarca başlatılır. Petallerin kolonize edilebilmesi ve yeşil örtü içerisindeki yaprakların enfeksiyonu için 2 gün süreyle yüzeyin ıslak kalmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Eğer enfeksiyon sonrasında yağışlı periyod devam ederse, enfeksiyon oldukça hızlı yayılır. Bitki yoğunluğunun yüksek olması enfeksiyonun hızını oldukça artırır. Bitki sıklığı azaldıkça etmenin oluşturacağı hastalığın şiddeti de azalmaktadır. Bitki bir defa enfeksiyona uğradıktan sonra, etmen gövde içerisinde ilerler ve sağlıklı dokuları istila eder. Oluşturduğu yeni sklerotlar hastalığın sonraki yıllarda çıkışını garantiler.

Mücadele

 Kültürel Mücadele

  1. Temiz tohumluk kullanılmalı,
  2. Hastalıklı bitkiler üretim alanından uzaklaştırılmalı,
  3. Etmenle savaşımda dayanıklı çeşit bulunmamaktadır. Bu bağlamda hastalıkla savaşımda kendi gelen bitkiler ve yabancı otlarla mücadele etmek oldukça önemlidir.
  4. Hastalıkla şiddetli bulaşık tarlalarda 4 yıllık bir ekim nöbetine gidilmelidir. Ancak, hastalık etmeninin oldukça uzun yıllar toprakta kalabilmesi, komşu tarlalardan veya birkaç kilometre uzaktan sporların havayla taşınabilmesi, etmenle savaşımı oldukça güçleştirmektedir. Konukçu dizisinin genişliği, birkaç yıl sürecek hava koşullarının uygunluğu ile birleştiğinde oluşacak inokulum birikimi hastalığın toprakta kalıcılığını uzun süre garantiler. Bu nedenle etmene aşırı duyarlı olan ayçiçeği, soya ve fasulyenin ekim nöbeti içerisinde yer almaması gereklidir. Bezelye her ne kadar konukçu dizisi içerisinde yer alsa da kolzayla ekim nöbetinde kullanılabilir.  Keten ve buğday ise etmene oldukça az duyarlıdır. Keten ile yapılan çalışmalar, etmenin bu bitkide sklerot oluşturmadığını ortaya koymuştur.
  5. Hastalık yönetiminde bilinçli toprak işlemeden yararlanılmalıdır. Toprak yüzeyine yakın sklerotlar, derin gömülenlere oranla daha çabuk hayatlarını kaybetmektedir. Ancak, 5 cm derinlikteki bir sklerot çimlenerek toprak yüzeyinde apotesyum oluşturabilmekte ve buradan hava hareketiyle dağılan askosporlarıyla yeni enfeksiyonları başlatabilmektedir. Derin toprak işleme, etmenin sklerotlarının enfeksiyon oluşturmasını oldukça büyük oranda azaltmaktadır. Ancak sonraki yıllarda yapılacak toprak işlemenin sklerotları tekrar toprak yüzeyine getireceği unutulmamalıdır. Bu nedenle sonraki yıllarda şayet duyarlı bir bitki yetiştirilecekse, oldukça yüzeysel bir toprak işleme yapmakta yarar bulunmaktadır.

Kimyasal Mücadele

         Hastalığın kontrolünde çeşitli ülkelerde yaygın olarak kullanılan bazı ruhsatlı fungisitlerden yararlanılmaktadır. Şiddetli bir infeksiyon bekleniyorsa, alınacak ürünün miktarına göre bir ilaçlamaya karar verilir. Bu dönem genellikle çiçeklenmenin %20-30 gerçekleştiği dönemdir. İlaçlamalara tarlada hastalık belirtileri görülmeden önce başlanacağından dolayı hastalık riski iyi değerlendirilmelidir. Bu amaçla ilaçlama programlarına; ürün potansiyeli yüksekse, çiçeklenme peryodu yağışlı geçecekse, yüksek oranda nem ya da yağış bekleniyorsa ve etmen önceki yıllarda problem olmuşsa yer verilmelidir.

Kolza da Fusarium Solgunluğu

      Kolza da Fusarium solgunluğuna Fusarium oxysporum ve Fusarium avenaceum (Fr.) Sacc. neden olmaktadır. Bunlardan ilki bu hastalıktan daha yüksek oranda sorumludur. Hastalık kanola ekiliş alanlarında son zamanlarda görülmeye başlamıştır.  Hastalık bulaşık topraklarda stres koşulları altında duyarlı çeşitlerin yetiştirilmesi durumunda ciddi ürün eksilişlerine neden olmaktadır.

            Kök gelişiminin engellenmesi, yapraklarda sararma, solgunluk, gelişme geriliği ve nekrozu kapsayan hastalık belirtileri, tarlada birbirini takip eden sıralarda şekilsiz yamalar şeklinde ortaya çıkar. Üretim alanında görülen ilk belirti, yaprakların sararmasıdır. Bunu takiben yaprak kenarlarında şekilsiz kahverengi lezyonlar oluşur. Bunlar daha sonra birleşerek daha geniş nekrotik alanları oluşturur. Çoğunlukla kapsüllerin dolmaya başladığı dönemde ortaya çıkan bu belirtiler, daha sonra gövdelerin, dalların ve kapsüllerin sararıp ardından kırmızımsı kahverengiye dönüşmesine neden olur. Aşağıdan yukarıya doğru ilerleyen belirtiler genellikle bitkinin bir tarafında görülür. Şiddetli infeksiyonlarda bitkinin iletim demetleri kahverengiye döner, kapsülleri küçülür, buruşur ve tohum oluşturmaz. Bitki zarar görmeyen kök kısımlarıyla hayatta kalmaya çalışır. Ancak, artan su stresi belirtilerin şiddetinin artmasına katkıda bulunur ve vasküler sistemi tamamen bozulan bitki ölür.

            Etmenler toprakta yaşamını yıllarca sürdürebilmektedir. Hastalığı başlatıcı ilk sporlar yaralardan veya yan köklerin oluşmaya başladığı dönemde bitkiye saldırır. Su ve besin maddelerinin taşınımı bitkinin tamamında veya bir bölümündeki dokuların ölmesi nedeniyle engellenir. Sonuçta tekrar toprağa dönen yeni üretim döneminin hastalıklı kalıntıları, zaten toprakta var olan inokuluma katkıda bulunarak sonraki yıllarda etmenin üretimde problem olmasını garantiler.

Mücadele

            Fusarium solgunluğuna karşı kimyasal savaşım olanağı bulunmamaktadır. Bu hastalıktan kaynaklanabilecek olası ürün kayıplarının en aza indirilmesinin en iyi yolu dayanıklı çeşit kullanmaktır. Bunun yanında hastalıklı kalıntılar üretim alanından uzaklaştırılmalı ve ekim nöbetine gidilmelidir.

Yazılarımızdan haberdar olmak için
Abone olmak istermisin ?

Kaliteli yazılarımız ve fotoğraflarımızdan ilk sizin haberiniz olsun !

Bitki koruma ailesine katıldığınız için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti sanırım 🙁

Şükrü Kaynaş

Ne zaman fark edebiliriz acaba ? Zararlılar ve hastalıklar ile mücadele ettiğimizi zannedip, önümüze konulan bir besinin sadece kimyasaldan ibaret kansorejen bir madde olduğunu...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Yazılarımızdan haberdar olmak için
Abone olmak istermisin ?

Kaliteli yazılarımız ve fotoğraflarımızdan ilk sizin haberiniz olsun !

Bitki koruma ailesine katıldığınız için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti sanırım :(