AnasayfaFitopatolojiFUNGAL HASTALIKLARSüs Bitkileri

Gül Fungal Hastalıkları

Külleme hastalığı

Etmen: Podosphaera pannosa  (Syn: Sphaerotheca pannosa var. rosae)

Dünyada gül yetiştirilen bütün bölgelerde görülen külleme sera ve tarla koşullarında gülün en önemli hastalıklarından biridir. Hastalık yaprak, gövde, sürgün ve genç tomurcukta görülür. Hastalıklı yapraklar parlaklıklarını kaybeder ve hafifçe yukarı doğru kıvrılır ve soluklaşırlar. Bu kıvrılmalar genç yapraklarda daha çok görülür. Yaşlı yapraklarda kıvrılma görülmez. Yapraklar elastikiyetini kaybederek sertleşir ve kızarırlar. Olgun yapraklar genellikle enfekte edilmezler. Çevre şartları uygun olursa enfekteli yapraklar olgunlaşmadan dökülürler, hastalığın gelişmesi ile birlikte dokuların üzeri kül renginde ince bir misel tabakası ile kaplanır.

Zararı nasıl olmaktadır ?

Gövde veya sapta fungal gelişim başlangıçta genellikle dikenlerin dip kısmındaki sulu, genç dokulardan başlar. Bu gelişme gövde, sap olgunlaşana kadar devam eder. Hastalık güllerde goncaların açılmasına engel olduğu gibi onların lekeli ve düzensiz açmalarına neden olduğu için pazar değerini düşürür. Fungus aynı zamanda çiçekleri de enfekte eder, özellikle çiçek goncaları açılmadıklarında pedicel, sepal ve çiçek tablalarında yoğun bir şekilde fungus gelişimi gözlenir. Bu enfeksiyon çiçeklerde kalite düşüklüğüne neden olur.

 

Podosphaera pannosa – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Podosphaera pannosa – Hastalık etmeninin yaprak alt kısmında belirtileri görülmektedir.

 

 

Podosphaera pannosa – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri yakından görülmektedir.

 

 

Podosphaera pannosa – Hastalık etmeninin tomurcukta belirtileri görülmektedir.

 

 

Fungus (Mantar) nasıl gelişmektedir ?

Fungusun bitkiyi enfekte edebilmesi için gerekli şartlar şunlardır:

1-Konukçu dokusunun hassasiyeti(genç ve sulu dokular daha hassas)

2-Sıcaklık

3-Nisbi nem

4-Serbest suyun varlığı(Bitki üzerindeki suyun varlığı olumsuz yönde etkiler.)

Optimal konidium oluşumu, konidium çimlenmesi için gece sıcaklığının 15.5ºC nisbi nemin %90-99 olması gerekir. Konidiumların olgunlaşması ve serbest kalabilmesi için gündüz sıcaklığı 26.7 ºC nisbi nem %40-70 olmalıdır. Yaprak yüzeyindeki serbest suyun varlığı fungus gelişimini ters yönde etkiler. Konidiler serbest su filminin varlığında çabuk çimlenemezler. Epidemilerin olabilmesi için gece ve gündüz bu sıcaklık ve nem değerlerinin belli bir süre devam etmesi gerekir.

Fungusun konidileri 20 ºC de %100’e yakın nisbi nemde 2-4 saat içerisinde çimlenirler. Konidiumun bir tarafından kısa primer çim borucuğu oluşur ve 6 saat içerisinde appresorium taslağı meydana gelir. Appresoriumun bitkiye tutunduğu yüzeyinden penetrasyon hifi kütikülayı deler ve epidermal hücrelere ulaşır. Epidermal hücreler arasında gelişirken 16-20 saat sonra haustorial oluşumların başladığı gözlenebilir. Normal olarak konidial zincirlerin oluşması için 5-7 gün gibi bir süreye ihtiyaç duyulmasına rağmen optimal şartlar altında ilk enfeksiyondan 72 saat sonra konidial zincirler oluşabilir.

Kışı genel olarak Clestothecium şeklinde geçiren etmen ılıman iklim bölgelerinde misel ve konidi halinde de geçirebilir. Clestothecium’lar yuvarlak ve koyu renkli olup içerisinde sadece tek bir askus vardır. Kışı Clestothecium formunda geçirdiği durumlarda bahar ile birlikte patlayan Clestothecium’lardan askuslar içerisindeki askosporlar çevreye yayılır ve yeni enfeksiyona neden olurlar.

Kışı misel halinde geçirmesi durumunda ise misellerin çimlenmesi ile sporlar oluşur. Bu sporlarda hastalığın başlamasına yardımcı olurlar. Zincir şeklinde olan ve konidiofor üzerinde oluşan konidiler çeşitli etkenlerin etkisi ile bir yerden başka bir yere taşınır, uygun koşullarda çimlenir, bitkiyi enfekte ederek yeni bir konidi oluşturur.

Mücadele

Kültürel mücadele

-Dayanıklı çeşit kullanılmalı. Fakat dayanıklı çeşit bulunmasına rağmen bunları enfekte edecek virülent ırkların çıkması dayanıklı çeşit geliştirmede karşılaşılan en büyük problemdir.

-Enfekteli sürgünler derin bir budama yapılarak imha edilmeli.

-Yere dökülen hasta yapraklar toplanıp imha edilmeli.

-Seralarda gece nemi fanlama, havalandırma veya ısıtma gibi yöntemlerle düşürülmeli.

Kimyasal Mücadele

Eğer bu sıralanan kültürel mücadele yöntemleriyle hastalık kontrol altına alınamazsa bu durumda kimyasal mücadeleye geçilmelidir.

Sera gülcülüğünde bu mücadeleye yaprak ve tomurcuk gelişmesi başlamadan ve budama işleminden hemen sonra girilmeli ve sabahın erken saatlerinde sıcaklığın 30 ºC’yi geçmediği zamanlarda yapılmalıdır. 10 gün arayla ilaçlamalara devam edilmelidir.

İlaçlamalarda aşağıda isimleri verilen etkili maddeler kullanılabilir. Ülkemizde bu ilaçlar ruhsatlıdır.

Pas Hastalığı

Etmen: Phragmidium mucronatum , Phragmidium tuberculatum

Hastalık etmeni fungus özellikle gül yapraklarının alt yüzeyinde sarı turuncu renkte toplu iğne başı büyüklüğünde ürediospor yatakları oluşturur. Vejetasyon devresinin sona ermesine doğru veya sonbaharda ürediospor yatakları teliospor yataklarına dönüşürler.

Zararı nasıl olmaktadır ?

Teliosporlar koyu kahverengi siyah renkte oldukları için yapraklarda siyah renkte lezyonlar olarak görünüm arz ederler. Bunun yanında ilkbaharda yaprak saplarında ince sürgünlerde ve çanak yapraklarda parlak portakal renginde esidiumlar oluşur. Hastalığın etkisiyle yapraklar sararır ve dökülürler. İnce sürgünlerde deformasyonlar meydana gelir, pas hastalığı yağ güllerinde direkt ve indirekt zarar yapar. Direkt zararı, ilkbaharda çiçek tomurcuklarının sap ve çanak yapraklarında enfeksiyonlardan dolayı tomurcukların açılmaması şeklindedir. Bu şekilde zarar  %5 – 8 arasında kalmaktadır.

Asıl zarar indirekt yolla olmaktadır. Pas hastalığı yapraklarda lekeler oluşturduğundan lekelerden dolayı yaprak fonksiyonunu yapamaz, lekelerin kapladığı alanda asimilasyon faaliyeti azalır. Bunun sonucunda da fizyolojik denge bozulur. Fizyolojik denge bozulduğunda beslenmeden dolayı bitkide gıda noksanlığı olmakta, çiçek miktarı azalmakta ve çiçekler normal formlarını alamamaktadırlar. Bütün bunların sonucunda da gül yağı kalitesi bozulmakta, kantite azalmaktadır.

Phragmidium mucronatum – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Phragmidium mucronatum – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Phragmidium mucronatum – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Phragmidium mucronatum – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Phragmidium mucronatum – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Fungus (Mantar) nasıl gelişmektedir ?

Fungus kışı çok hücreli koyu kahverengi, siyah renkli teliospor ve misel halinde esidiospor yataklarında geçirir. İlkbaharda çimlenen teliosporlar meydana getirdikleri basidiosporlar ile bitkiyi enfekte ederler. Oluşan ürediosporlar yeni enfeksiyonları oluşturur ve hastalık yayılır. 

Mücadele

Kültürel Mücadele

İlkbaharda ezidiler görüldüğü zaman dallar kesilmelidir. Esidiosporları etrafa yaymamak için sürgünlere kesmeden önce ispirto, karbolineum gibi maddeler sürülmeli ve kesildikten sonra bunlar yakılmalıdır. Toprağa düşmüş yapraklar imha edilmeli veya derince gömülmelidir.

Kimyasal Mücadele

Hastalığa karşı aşağıda belirtilen zamanlarda üç ilaçlama yapılmalıdır.

1.ilaçlama; çiçek tomurcukları kırmızı uç göstermeden 20-25 gün önce

2.ilaçlama; birinci ilaçlamadan 10-15 gün sonra,

3.ilaçlama; hasat biter bitmez yapılmalıdır.

İlaçlamalarda aşağıdaki ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar ülkemizde de ruhsatlıdır.

Karaleke Hastalığı

Etmen:  Diplocarpon rosae (Perfect dönem)

Güllerin en tanınmış ve en yaygın hastalığı olan karaleke ılıman iklim kuşağında ve tropikal bölgelerde çok sık rastlanan bir hastalıktır. Gül bitkisinin bütün toprak üstü organları bu hastalığa yakalanabilmekle birlikte en çok yaprakta görülür. Yaprakların alt ve üst yüzeyinde görülen lekelerin tipik özelliği, koyu renkli ve kenarların düz çizgi şeklinde olmayıp, girintili çıkıntılı bir biçimde olmasıdır. Bu durum yaprağın her iki yüzünde bulunan lekelerde görülür. Lekelere büyüteç ile bakıldığında lekelerin ortasında küçük siyah fruktifikasyon organları kolayca görülür. Bazı güller enfeksiyon sonrası hemen yapraklarını dökerlerken bazıları ancak lekelerin belli oranda çoğalması ve büyümesi sonucunda yapraklarını dökmektedirler.

Zararı nasıldır ve hastalığı artıran faktörler nelerdir ?

Karaleke sera gülcülüğünün yapıldığı hemen her yerde görülen önemli bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanmış güllerde yaprakların kısmen veya tamamen dökülmesi ile bitki zayıflar. Sap kısalır, gonca kalitesi ve iriliği azalır. İleri dönemlerde goncalar kurur. Zarar bitkinin bütününde görülebilir. Bitki zayıflar ya da verimlilikten düşer. Sera güllerinde kış ölümleri ortaya çıkabilir. Başlangıçta yaprakların üzerinde kahverengiden siyaha dönen yuvarlak lekeler meydana gelir, daha sonra bu lekelerin çevresindeki doku sarıya döner ve yaprakta kloroz başlar, lekeler zamanla büyür. 1-1,5 cm irilikte siyak leke biçimini alır. Hastalık aynı zamanda gonca, petal yapraklarında kırmızı noktalar veya şekil bozukluğu şeklinde kendini gösterebilir. Ayrıca dallardaki dikenlerde, gonca boynu ve çanak yaprağında siyah lekeler görülür ve goncayı sertleştirerek açılmasına engel olur.

Seralarda hastalık sera içi nemi ile yaygınlaşır. Özellikle örtülü seralardaki damlama hastalık oranını artırmaktadır. İlk enfeksiyonlar taze yapraklar ve genç sürgünlerde görülür. Şiddetli enfeksiyonlarda yaprak dökümü hızlanır, yaprağını dökenler yaprak oluştursa da zayıf oluşan bu ikinci yapraklar ekstrem çevre şartlarına duyarlı olduklarından devamlı zarar görürler. Hastalıklı gül bitkileri devamlı şekilde az sayıda ve kalite bakımından düşük karakterde güller meydana getirir. Özellikle sera gülcülüğünün aktif devreleri olan ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde Akdeniz bölgesinde görülen yüksek nemden gül seralarında karaleke fazlalaşır. Etmen genç sürgün ve yapraklar üzerinde epidermis içerisine sıkışmış acervuliler ve onlar içerisinde de konidiler oluşturur.

 

Diplocarpon rosae – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Diplocarpon rosae – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Diplocarpon rosae – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

Diplocarpon rosae – Hastalık etmeninin yaprakta belirtileri görülmektedir.

 

 

Diplocarpon rosae – Hastalık etmeninin dalda ki belirtileri görülmektedir.

 

Fungus (Mantar) nasıl gelişmektedir ?

Fungus kışı misel, konidi veya kışa dayanıklı eşey organları olan Apothecium formunda geçirir. Konidiler ve dar bir çevreye yayılan ascosporlar rutubetli ve sıcak iklim koşullarında devamlı şekilde yeni enfeksiyonlara neden olurlar. Konidiler renksiz, oval, eliptik, iki hücreli ve bölme yerinde boğumludurlar. Bazı hallerde konidilerin 2 hücresi birbirinden ayrılarak 2 ayrı spor görevi görürler. Fungusun hayat devresi çevre koşullarına göre değişiklik gösterir. Bazı yerlerde fungusun kışı geçirmesi apothecium formunda olabildiği gibi çevre koşullarına bağlı olarak konidi şeklinde kışı geçirebilirler.

Konidi ve ascosporların taşınması yağmur suları ile olur. Rüzgar ile yayılması ascospor ve konidilerin birbirine yapışarak toplu bir hal almalarından dolayı imkansızdır. Konidi ve ascosporlar uygun koşullarda çimlenerek konukçuyu enfekte eder. Enfeksiyondan 10 gün sonra hastalığın ilk belirtileri, 8 gün içerisinde de acervuluslar içerisinde konidiler oluşur. Yüksek rutubet ve sıcaklık kutikuladan direkt penetrasyonu teşvik eder. Karaleke hastalığına dayanıklılık, çevre koşulları ve gül yapraklarının ince ve mumlu olması yakından ilişkilidir.

Etmen 15-27ºC ’de iyi gelişir. Konidium çimlenmesi için optimal sıcaklık 18ºC ’ dir. Konidiumların çimlenmesi 18 ºC ‘de 9 saat içerisinde başlar ve 36 saat içerisinde de  %96 ‘ sı çimlenir. Patojen yüksek sıcaklığa hassastır ve konidiler 33 ºC ‘ de çimlenmeden ölürler. Halbuki 30 ºC ‘ de çimlenebilirler. Fakat gelişimleri iyi olmaz. Miselial gelişim için optimal sıcaklık 19-21 ºC ‘ dir. Ve bunlar 22-30 ºC ‘ de 3-4 gün içerisinde görülür. Hastalığın gelişimi için optimal sıcaklık 24 ºC’dir. İnokulasyondan sonra 8 saat süre ile yaprak yüzeyi kurursa enfeksiyon gerçekleşmez. Nisbi nem %100 bile olsa eğer konidiler ıslanmıyorsa çimleşme gerçekleşmez. Konidilerin enfeksiyonu gerçekleştirmeden önce en az 8 saat süre ile su içersinde kalmaları gerekir. Konidiler, ıslandıktan sonra en erken 8 saat içersinde çimlenmeye başlarlar.

Mücadele

Kültürel Mücadele

  • Yüksek rutubet ve sıcaklık etmen için elverişli şartlar oluşturacağından seralarda yapılan gül yetiştiriciliğinde seraların iyi havalandırılması ve sıcaklık iniş çıkışlarına dikkat edilmeli,
  • Dengeli gübreleme uygulanarak güllerin fungusa olan dayanıklılığı sağlanmalıdır. Azotlu gübreleme ile yapılan gübreleme bitkinin hassasiyetini artıracağından fosforlu bir gübrenin dengeli olarak verilmesi gerekir.
  • Dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır.
  • Sık ekimden kaçınılmalıdır. 40 X 40 cm uygun bir sıklık olarak görülmektedir.

Kimyasal Mücadele

Ülkemizde bu hastalığa karşı kullanılmak üzere ruhsat almış fungisit bulunmamakla birlikte hastalığın gelişimi için koşulların uygun olduğu durumlarda fungisit uygulamalarının faydalı olacağı kaynaklarda belirtilmektedir. Bunun için iki şekilde ilaçlama yapılır.

İlaçlamalardan ilki inokulum kaynaklarına, diğeri ise sekonder enfeksiyonlara karşıdır yapılır.İnokulum kaynaklarını öldürmek amacıyla budamadan hemen sonra toprak ve bitkiler bakır sülfat ile 25gr/4,5 litre dozunda ilaçlanmalıdır.

Mildiyö Hastalığı

Etmen: Peronospora sparsa

Özellikle sera koşullarında yetiştirilen gül çeliklerinin en önemli hastalıklarından biridir. Hastalık etmeni bir fungus olup genç sürgün ve yaprakçıklarda zara oluşturur. Etmen yaprak üst yüzeyinde sınırları pek belirgin olmayan önceleri sarı zamanla kahverengileşen lekeler oluşturur. Yapraklar hızla sararır ve dökülür. Yaprakların alt yüzeyinde ise fungusun gri miselleri belirir. Devamlı serin ve nemli koşullarda bitkinin uç yaprakları haric tüm yaprakları dökülür.

Hastalıklı genç sürgünler ve çiçek saplarında kıvrılmalar ve kırmızımtrak lekeler görülür. Çok nadir hallerde çiçek tomurcuklarında zarar oluşturur ve açılan çiçek yapraklarından paraziter olmayan etkenlerin oluşturduğu simptomlara benzeyen kıvrılmalar görülür. Kışı dallarda dormant misel veya oospor olarak geçiren fungus uygun şartları bulunca yeniden yeni enfeksiyonları oluşturur. Fungusun sporangioforları dikotom dallanır ve üzerinde fialitler oluşur. Onun üzerinde sporangium ve içinde sporlar oluşur. %85’in altında nisbi nem olursa güllerde mildiyö enfeksiyonu görülmez. Sporların çimlenmesi için optimal sıcaklık 18 ºC, sporlar 5 ºC çimlenmezler. 27 ºC ’lik bir sıcaklığa 24 saat süre ile maruz kaldıklarında ölürler. Sporlar suda 4 saat içersinde çimlenirler ve ideal şartlar altında 3 gün içersinde yaprak yüzeylerinde sporulasyonlar görülür.

 

Peronospora sparsa – Hastalık etmeninin yapraktaki belirtileri görülmektedir.

 

Peronospora sparsa – Hastalık etmeninin yapraktaki belirtileri görülmektedir.

 

Peronospora sparsa – Hastalık etmeninin yapraktaki belirtileri görülmektedir.

 

Peronospora sparsa– Hastalık etmeninin yapraktaki belirtileri görülmektedir.

 

Mücadele

Kültürel Mücadele

Gerekli önlemler alınmadığı ve iyi mücadele yöntemleri uygulanmadığından mücadelesinde zorluklarla karşılaşılan bir hastalıktır. Devamlı kontroller yapılarak hastalığın gelişmesi için uygun sıcaklık ve nem belli bir düzeye ulaştığında gerekli önlemler alınmalıdır. Sera içerisinde yüksek hava ve toprak rutubeti hastalık gelişimi için uygun koşullar olduğundan, seralar sık sık havalandırılarak yüksem nem düzeyi düşürülmelidir. Hastalıklı bitki parçaları yakılarak imha edilmelidir.

Kimyasal Mücadele

Ülkemizde bu hastalığa karşı ruhsatlı fungisit bulunmamakla beraber hastalığın etkili olduğu sera ve açık alan gül plantasyonlarında koruyucu ilaçlamalar mutlaka yapılmalıdır. 

Kurşuni Küf Hastalığı

Etmen: Botrytis cinerae

Seralar ve tarla koşullarında fazla rutubetli ve hava sıcaklığının yüksek olduğu hallerde çok sık rastlanan hastalığa bitkiler tomurcuklar açmak üzere iken yakalanırlar. Hasta tomurcuklar kahverengileşir, yumuşar ve bir süre sonra dökülürler. Bazı hallerde açılmış çiçeklerde hastalığa yakalanabilir. Çok ağır enfeksiyonlarda hastalık tomurcuklardan çiçek sapına da geçer ve sapta grimsi siyah lezyonlar oluşturur, çiçek sapı çürür. Kışı veya ekstrem koşulları sklerot halinde geçiren fungus uygun şartlar bulunca oluşturduğu misel ve konidilerle ilk enfeksiyonları gerçekleştirir. Enfeksiyon için yüksek rutubete ihtiyaç duyan fungus sporları kurak şartlarda en fazla iki saat canlılıklarını koruyabilirler.

Etmenin giriş yerleri yaralar ve çiçek kesim yerleridir.Mikroskop altında konidiofor bölmeli ve üst yüzeye doğru şişkinleşir. Konidiler üstünde oluşur ve bir salkım oluşturur.

 

Botrytis cinerae – Hastalık etmeninin tomurcukta belirtileri görülmektedir.

 

Botrytis cinerae – Hastalık etmeninin tomurcukta belirtileri görülmektedir.

 

Botrytis cinerae – Hastalık etmeninin goncada belirtileri görülmektedir.

 

Botrytis cinerae – Hastalık etmeninin çiçeklerde belirtileri görülmektedir.

 

Mücadele

Kültürel Mücadele

Hastalıkla mücadelede sera şartlarında havalandırmayı ve ışıklandırmayı düzenli tutabilmek çok önemlidir. Hastalık görülen yerlerde hiç vakit kaybetmeden enfekteli tomurcuklar ve dallar enfeksiyon bölgesinin birkaç cm aşağısından kesilip ortamdan uzaklaştırılmalıdır. Sonbaharda yapılan budamalar ile bu bitki artıkları imha edilmelidir.

 

Güllerde yukarıda verilen fungal kaynaklı hastalıklardan başka kök çürüklüğüne, kanser veya geriye doğru ölüme ve yapraklarda lekelere neden olan fungal hastalıklar da vardır. Bunlardan bazılarının isimleri;

Crytosporella umbrina: Kahverengi kanser

Botryosphaeria ribis (Saprofit formu)

Botryosphaeria ribis var. chromogena (Parazitik formu)= Kanser ( Geriye ölüm) 

Nectiria cinnebarina =Gövde, dal kanseri

Alternaria alternata: Alternaria yaprak lekesi

Cercospora puderi ve C. rosicola: Cercospora yaprak lekesi

Armillaria mellea: Armillaria kök çürüklüğü

Fizyolojik Rahatsızlıklar

Kök Sürgün:

Güllerin generatif gelişmeye başlaması gerekirken, vejetatif devrede kalarak yaprak açmaya devam etmesi, böylelikle sapın ucunda çiçek meydana gelmemesi olayıdır. Yüksek ışık intensitesi ve yüksek sıcaklık ile kök sürgün arasında ters bir orantı vardır. Işık intensitesi ve sıcaklık arttıkça kök sürgün oranı azalmakta (%14-15), tersi durumda %40’a yükselmektedir. Bununla beraber 21 ºC nin üzerindeki sıcaklıklarda kök sürgün oranı tekrar artış göstermektedir. Ayrıca gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkının yüksek olması da kök sürgün oranını artırır. Budama şeklide kök sürgün oranına etki eden önemli bir faktördür. Kuvvetli budama zayıf budamaya göre kök sürgün oranının artmasına nedendir.

Bozuk Baş:

Gül tomurcuklarının ortasındaki petallerin tam olarak gelişemeyerek yassı ve ondüleli bir şekil almasıyla ortaya çıkar. Bozuk baş oranı da kök sürgünde olduğu gibi düşük sıcaklık, zayıf ışık intensitesi ve kuvvetli budama ile artış göstermektedir.

Yazılarımızdan haberdar olmak için
Abone olmak istermisin ?

Kaliteli yazılarımız ve fotoğraflarımızdan ilk sizin haberiniz olsun !

Bitki koruma ailesine katıldığınız için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti sanırım 🙁

Şükrü Kaynaş

Ne zaman fark edebiliriz acaba ? Zararlılar ve hastalıklar ile mücadele ettiğimizi zannedip, önümüze konulan bir besinin sadece kimyasaldan ibaret kansorejen bir madde olduğunu...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Yazılarımızdan haberdar olmak için
Abone olmak istermisin ?

Kaliteli yazılarımız ve fotoğraflarımızdan ilk sizin haberiniz olsun !

Bitki koruma ailesine katıldığınız için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti sanırım :(